• ALINA ABROSIMOVA’DAN YENİ MEKÂN
    ALINA ABROSIMOVA’DAN YENİ MEKÂN
  • ATATÜRK’ÜN CEKETİ AÇIK ARTIRMADA
    ATATÜRK’ÜN CEKETİ AÇIK ARTIRMADA
  • AYÅžEGÜL EKİNCİ KENDİNİ AÅžTI
    AYŞEGÜL EKİNCİ KENDİNİ AŞTI
  • AYHAN AYDIN’A RAFET EL ROMAN DESTEĞİ
    AYHAN AYDIN’A RAFET EL ROMAN DESTEĞİ
  • İŞTE BAÅžARILI BİR YOUTUBER OLMANIN FORMÜLÜ
    İŞTE BAŞARILI BİR YOUTUBER OLMANIN FORMÜLÜ
  • URIEL’DEN YENİ ÅžARKI
    URIEL’DEN YENİ ÅžARKI
  • NESHE’DEN DEV ATAK
    NESHE’DEN DEV ATAK
  • LEYLA YILDIRIM’DAN POZİTİF TÜYOLAR
    LEYLA YILDIRIM’DAN POZİTİF TÜYOLAR
  • İŞTE IMANE ERRAIS’NİN HEDEFİ
    İŞTE IMANE ERRAIS’NİN HEDEFİ
  • ARAS’TAN YENİ ÅžARKI
    ARAS’TAN YENİ ÅžARKI
""""""""Sakarya Vib Turizm 0850 455 54 54""""""".
Bu kadarına da pes!
Bu kadarına da pes!

Kaynarca ilçesinde marketten aldıkları tavuğun...

İŞTE CENK TOSUN’UN SAKATLIÄžININ SEBEBİ
İŞTE CENK TOSUN’UN SAKATLIÄžININ SEBEBİ

Usta gazeteci Mustafa Çevik büyük...

ÖZKAN DEMİRHAN’DAN TERLEMEYE ÇÖZÜM
ÖZKAN DEMİRHAN’DAN TERLEMEYE ÇÖZÜM

El, koltuk altı ve yüzdeki...

TANSU SARI PAZARTESİ KUPONLARI
TANSU SARI PAZARTESİ KUPONLARI

Alcorcon ÅŸanslı….      ...

NURİ GENEÅž’TEN BÜYÜK BAÅžARI
NURİ GENEÅž’TEN BÜYÜK BAÅžARI

Türk işadamı Nuri Geneş, firmalara...

TANSU SARI PAZAR KUPONLARI
TANSU SARI PAZAR KUPONLARI

Beraberlikler gecesi…..      ...

İDRAR KAÇIRAN KADINLARA MÜJDE
İDRAR KAÇIRAN KADINLARA MÜJDE

Kadınların çok ciddi bir sorunu...

ALINA ABROSIMOVA’DAN YENİ MEKÂN
ALINA ABROSIMOVA’DAN YENİ MEKÂN

Dış görünüşüne önem veren kadınlar...

TANSU SARI BOMBA KUPONUYLA KAZANDIRDI
TANSU SARI BOMBA KUPONUYLA KAZANDIRDI

HABERVOLE Yazarı TANSU SARI; cumartesi...

ATATÜRK’ÜN CEKETİ AÇIK ARTIRMADA
ATATÜRK’ÜN CEKETİ AÇIK ARTIRMADA

Atatürk’ün güderi ceketi açılışı 15...

AYŞEGÜL EKİNCİ KENDİNİ AŞTI
AYŞEGÜL EKİNCİ KENDİNİ AŞTI

Dünyaya açıldı…..      ...

Bu kadarına da pes!
Bu kadarına da pes!

Kaynarca ilçesinde marketten aldıkları tavuğun...

GARİP PLAK’TAN MUHTEÅžEM BAÅžLANGIÇ
GARİP PLAK’TAN MUHTEÅžEM BAÅžLANGIÇ

Garip Plak çalışmalarına Ankara Oyun...

TANSU SARI CUMARTESİ KUPONLARI
TANSU SARI CUMARTESİ KUPONLARI

Zorlu bir futbol gecesi bizi...

Murat Deste’den Dev Adım
Murat Deste’den Dev Adım

SaÄŸlıkta büyük transfer….. OrtadoÄŸu Grup...

HAKAN AYSEV’DEN ANLAMLI DAVRANIÅž
HAKAN AYSEV’DEN ANLAMLI DAVRANIÅž

Ünlü tenor Hakan Aysev; depremzedeleri...

UMUT KANUNİ’DEN KETOJENİK LEZZETLER
UMUT KANUNİ’DEN KETOJENİK LEZZETLER

Yemek dünyasının parlayan yıldızı Umut...

İçiÅŸleri Bakanlığı’ndan yeni koronavirüs kısıtlamaları!
İçiÅŸleri Bakanlığı’ndan yeni koronavirüs kısıtlamaları!

İçiÅŸleri Bakanlığı’nın yayınladığı genelge ile...

""""Sakarya Vib Turizm 0850 455 54 54""".
Facebook Like Box Kodunu Giriniz
Şerefiyle şanıyla Fenerbahçe 113 yaşında.
Şerefiyle şanıyla Fenerbahçe 113 yaşında.
Åžerefiyle ÅŸanıyla Fenerbahçe 113 yaşında. Fenerbahçe futbol takımı, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Süper Lig’de mücadele eden profesyonel futbol takımıdır. Kulübün futbol dışında faaliyet gösterdiÄŸi diÄŸer spor dalları basketbol, voleybol, atletizm, boks,...
4 Mayıs 2020 05:34
Font1 Font2 Font3 Font4
Bu Haberi Yazdır
""""Sakarya Vib Turizm 0850 455 54 54""".

Şerefiyle şanıyla Fenerbahçe 113 yaşında.

Fenerbahçe futbol takımı, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Süper Lig’de mücadele eden profesyonel futbol takımıdır. Kulübün futbol dışında faaliyet gösterdiÄŸi diÄŸer spor dalları basketbol, voleybol, atletizm, boks, kürek, yelken, yüzme, e-Spor ve masa tenisi’dir. 

Resim
Resim
Resim

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de Fenerbahçeli’ydi. Atatürk, 10 AÄŸustos 1928 günü, 3-3 berabere biten Gazi Kupası maçından sonra üçü Galatasaraylı ve ikisi Fenerbahçeli olan beÅŸ kiÅŸinin önünde aynen ÅŸunları söyledi: “Burada üçe üçüz… Çünkü ben de Fenerbahçeliyim!”



5 Haziran 1932’de Kulübümüzün Kuşdili’ndeki binası yanınca, ilk bağış yine Büyük Önderimiz’den geldi.

Mustafa Kemal Atatürk’ün kulübümüzü ziyareti sırasında, hatıra defterimize yazdığı satırlar şöyledir;

“Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafa mazhar-i takdir olmuÅŸ bulunan asari mesaisini iÅŸitmis ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmeti tebrik etmeyi vazife edinmiÅŸtim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiÅŸtir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim.”

3.5.1918 – Ordu Kumandanı – Mustafa Kemal 

9 AYRI OLAYLA DOĞRULANAN BİR GERÇEK:

Son dönemlerde yine spor çevrelerinde Atatürk’ün tuttuğu takımlar gündemde dolaşmaya başladı. Sanki dünyamızdan gidenlerden yeni haberler alınırmışcasına Türklerin Atasının zaman zaman taraf değiştirdiği izlenimleri bir çoğumuzu sadece güldürüyor.

Bazı basın yayın organlarında, örneÄŸin deÄŸerli spor yazarı fanatik BeÅŸiktaÅŸlı Kazım Kanat’ın açıklamalarıyla büyük kurtarıcı BeÅŸiktaÅŸlı’ymış gibi gösteriliyor. Atamızın ölümünden 66 yıl sonra hangi takımı tuttuÄŸu konusunda makaleler, hatta kitaplar yazılıyor. Adeta gaipten sesler geliyor. Ahiretin Sesi muhabirlerinin bildirdiÄŸi haberlere göre Büyük Atamız ÅŸimdi de BJK taraftarı. Jimnastik kulübümüzün bu konudaki son yoÄŸun çalışması ise Vala Somalı tarafından Atatürk’ün mutlak BeÅŸiktaÅŸlı ilan edilmesi. Kesin bir gerçek ortada dururken Atatürk’ün hangi takıma sempati duyduÄŸu, hangisine gönül verdiÄŸi konusu bilinçli olarak açılıyor, kafalar karıştırılmaya çalışılıyor. Bu kiÅŸiler ya da çevreler güneÅŸi balçıkla sıvamaya kalkıyorlar. Bu tip insanlara “kafa karıştırmaloji uzmanları” demek yerinde olacak. Çünkü onların iÅŸi ortalığı bulandırmak. Gerçekten de ortaya attıkları iddiaların kafaları karıştırmaktan öte hiçbir deÄŸeri yok.

Galatasaraylı’lara gelince onların yakın zamana dek, bu konuda pek sesleri çıkmıyordu. Sadece geçmiÅŸ yıllarda birkaç yerde Atatürk’ü ÅŸu kulübün bu kulübün taraftarı deÄŸil kulüpler üstü saymak gerek gibi bir görüş ileri sürdükleri görülmüştü. Son zamanlarda FenerbahçeliliÄŸi tartışılmayan Atatürk BeÅŸiktaÅŸlılarca BeÅŸiktaÅŸlı ilan edilince, o denli uzun boylu deÄŸil demek istercesine, onlarda bu konuya daha sık girer oldular. ÖrneÄŸin Galatasaray Kulübü’nün aylık resmi dergisinde birkaç kez Atatürk’ü konu eden, onu kulüpler üstü gösterme çabalarında olan makaleler yayınlayarak “Tarihi Bir Mektubu Gün Işığına Çıkarıyoruz” dediler…

Atatürk ve Fenerbahçe

“ATATÜRK’ÜN FUTBOL MERAKI” adı altında Galatasaray Müzesi Müdür Yardımcısı ve AraÅŸtırmacı Adnan Işık yine bu konuyu iÅŸliyor. “Türk basınında zaman zaman Atatürk’ün hangi takımı tuttuÄŸu tartışmaları yapılır. Herkes onu kendi tarafına çektiÄŸi için de bir sonuca varılmaz. Bu yazıda bizim gayemiz, konuya tarafsız bir gözle ve belgelerin ışığında yaklaÅŸmaktır.”

Bunları yazdıktan sonra, Ali Sami Yen’in 1914 yılında binbaşı rütbesindeki Mustafa Kemal’i Galatasaray’ın Rumenlerle yapacağı bir maça davet ettiÄŸini bu davetin Atatürk’e geç ulaÅŸtığını ama yine de Mustafa Kemal’in kulüp müzesinde hala saklanan davete teÅŸekkür niteliÄŸindeki cevabı mektubunu da yayınlıyor. O mektupta Atatürk, “Davet mektubunuzu ancak dün sabah aldım. Fakat ben o gün doÄŸrudan gidip maçı izledim.” demektedir.

Galatasaray’a mektup yazdığı için “Atatürk Galatasaraylı” mı diyelim? Fenerbahçe, Karşıyaka ve Altay kulüplerini ziyaret ettiÄŸi hatıra defterlerine izlenimlerini yazıp imzaladığı için onu Fenerbahçeli, Karşıyakalı ya da Altaylı mı sayalım? Yahut GüneÅŸ Kulübü’nü iki kez ziyaret ettiÄŸi için GüneÅŸli ya da mütarekede annesi Akaretler’de oturduÄŸu için onu ziyaret ettiÄŸi günlerde pencereden BeÅŸiktaÅŸlı jimnastikçileri seyredip BeÅŸiktaÅŸlı mı olmuÅŸtur diyelim? Bize sorarsanız bu savların hiçbiri doÄŸru deÄŸildir. Onun hangi kulübü tuttuÄŸuna en güzel cevap soyadındadır. O nasıl Türklerin Atası ise, böyle bir soruya da cevabı kesin olarak ÅŸu olacaktır : “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.”

Atatürk ve Fenerbahçe

Sözün özü: İşte bu nitelikler hangi spor kulübünde, hangi takımda hangi sporcu da ise, Atatürk o kulübün, o takımın, o sporcunun taraftarıdır. Buraya dek Galatasaraylı’ların Atatürk konusunda ki görüşlerini özetledik. Sayın Adnan Işık yıllardır Galatasaray müzesinde görev yapıyor. Yüzlerce belge, bilgi her an elinin altında. Biz yine de 1914 yılında, Atatürk henüz Çanakkale müdafii (savunucusu) olarak bile ün kazanmamış bir subay iken, Ali Sami Yen’in daha yüksek rütbeli Osmanlı subayları dururken sadece binbaşı rütbesinde ki onu neden maça davet ettiğini anlayabilmiş değiliz.

Özetle Adnan Işık, “Atatürk sadece Fenerbahçe kulübünün hatıra defterine izlenimlerini duygularını yazmamıştır. Galatasaray’a da maç davetinden ötürü teÅŸekkür mektubu yazmıştır. Karşıyaka ve Altay Kulüpleri’nin hatıra defterlerine de duygularını yazmıştır. GüneÅŸ Kulübü’nün Taksim Sıraselviler’de ki lokalinde iki kez kulübün çay davetine katılmıştır. Annesini ziyarete gittiÄŸinde BeÅŸiktaÅŸlı jimnastikçileri camdan izleyip ilgi göstermiÅŸtir gibi örnekler verdikten sonra, soyadından da belli o Türklerin Atasıdır. Ayrımcılık yapacak bir konumda ve karakter yapısında deÄŸildi. O nedenle tüm kulüplere aynı mesafede yaklaÅŸmıştır.” demeye getiriyor. Bundan öte Sayın Adnan Işık’ın yazısını baÄŸlaması da ilginç. Atatürk her ÅŸeye karşın illa bir takıma sempati duydu ise, “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim.” dediÄŸine göre bu nitelikler hangi kulüpte varsa Atatürk o takımın taraftarıdır demeye getirmiÅŸtir. “

Atatürk, Galatasaray Spor Kulübü’nü kaza ile ziyaret etmiÅŸ, kulübün hatıra defterine duygularını yazmış olsa, Galatasaraylılar, Ata’nın kulüpler üstü tutulması gerektiÄŸini, bu denli hararetle savunacaklar mıydı!” Bu son cümleleri ile aslında bir bakıma sanki Atatürk’ün Fenerbahçeli olduÄŸunu da saklamadan söylemiÅŸ oluyor ya neyse..! Atatürk, Galatasaray Spor Kulübü’nü kaza ile ziyaret etmiÅŸ, kulübün hatıra defterine duygularını yazmış olsa, Galatasaraylılar, Ata’nın kulüpler üstü tutulması gerektiÄŸini, bu denli hararetle savunacaklar mıydı! Yoksa onun Galatasaraylı olduÄŸunu BeÅŸiktaÅŸlılara taÅŸ çıkartacak çeÅŸitli sav ve teorilerle kanıtlamaya çalışıp, savunmayacaklar mıydı..! Åžimdi artık son noktayı koyma adına bu konuyu bir kez daha tüm tarihi gerçekleri ve kanıtlarıyla inceleyip, irdeleyeceÄŸiz.

ATATÜRK’ÜN FENERBAHÇELİLİĞİ: 
Biz Fenerbahçeli’lerin büyük gurur duyacağı bir ayrıcalık var. Fenerbahçe’mizi Atatürk de severdi ve her zaman büyük ilgi gösterirdi. İşte sizlere Atamız’ın Fenerbahçeli’liğini, onun camiamıza olan ilgisini gösteren, tartışmasız kanıtlayan tarihsel olayları, verileri zaman sırasıyla sunuyoruz.

1- ATATÜRK’ÜN FENERBAHÇE KULÜBÜNÜ ZİYARETİ
Yıl 1918, Birinci Dünya Savaşı bütün hızıyla sürüyor. Düşman donanması, Mustafa Kemal’in başında olduğu, savunduğu Çanakkale Boğazı’nı geçememiş ve tam bir yenilgiye uğramıştı. Artık Mustafa Kemal’i başka cephelerde başka savaşlar beklemektedir. Bu arada cepheden İstanbul’a kısa bir tatile gelmiştir. Bu eşsiz kahramanın İstanbul’da yapacağı bir sürü işi, bir sürü teması olacağını tahmin etmek her halde güç olmasa gerek. Buna karşın o denli işinin arasında Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret etmek istemiştir. Bu istek bizzat o yıllarda Anafartalar Kahramanı olarak anılan Mustafa Kemal’den mi gelmiştir, yoksa yakın arkadaşı Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sabri Toprak mı onu yönlendirmiştir orası bilinmiyor. Ancak Sabri Bey’in onu yönlendirmiş olabileceği akla ve mantığa daha yakın.

Atatürk ve Fenerbahçe

Tarih 3 Mayıs 1918, İstanbul’da parlak bir ilkbahar güneÅŸi olduÄŸunu biliyoruz. Bu o gün kulüpte olanlardan öğrenilmiÅŸtir. Ayrıca yıllarca kulübümüzün en yaÅŸlı üyelerinden olan 1907 doÄŸumlu Kamil Dinçay aÄŸabeyin kulübe çok yakın oturduÄŸundan dolayı o günkü ziyareti 11 yaşındaki bir çocuk olarak baÅŸtan sona izlediÄŸini bir çok yerde anlattığını biliyorum. 

Savaş, Osmanlı Devleti’nin başkentinde direkt olarak hissedilmese de sokaklarda gezen üniformalıların çokluğu bunu anımsatıyordu.

Öğleden sonra Moda’dan KuÅŸdili’ne giden yolda iki kiÅŸi yürümekteydi. Bunlardan biri sivil kıyafetli sarı saçlı mavi gözlüydü. Bu, Anafartalar Kahramanı Mirliva (TuÄŸgeneral) Mustafa Kemal PaÅŸa’dan baÅŸkası deÄŸildi. Yanında İttihat ve Terakki Partisi Genel Sekreteri ve Büyük Atamız’ın en sevdiÄŸi arkadaÅŸlarından biri hatta belki de birincisi Sabri Toprak vardı. Zaten Birinci Dünya Savaşı sıralarında her İstanbul’a geliÅŸinde Sabri Bey’in Moda’daki evinde kalırdı. Sabri Bey o sıralar kulübün o zamanki tanımıyla umumi reisi (genel baÅŸkanı) idi. Atatürk bu kez de Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olarak Filistin Cephesi’ne giderken birkaç günlüğüne İstanbul’a uÄŸramıştı. 

Vakit öğleden sonra idi. KuÅŸdili Çayırı’nın yanında ki kulübümüzün KuÅŸdili Lokali’ne geldiler. Çanakkale’de düşmana geçit vermeyerek ünlenmiÅŸ artık herkes tarafından tanınan Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal ile Kulübü ziyarete geleceklerini  Sabri Bey önceden bildirdiÄŸi için Fenerbahçeliler onu bekliyorlardı. Önce yorgunluk kahvesi içildi. Ardından da Dr. Hamit Hüsnü ve Elkatipzade Mustafa Beyler ile birlikte lokalin ikinci katında kupaların olduÄŸu bölüm gezildi. Daha sonra Elkatipzade Mustafa Bey kendisine kulüp hatıra defterini uzattı. Fenerbahçeli’lerin bu aziz konuÄŸu Fenerbahçe hatıra defterine hepinizin bildiÄŸi o ünlü sevgi ve takdir duygularını yazmıştır.

Genç kuşaklarında daha iyi anlayabilmeleri için tarafımdan biraz sadeleştirip, günümüzün Türkçe’sine çevrilmiştir. Bu haliyle yazıyorum. Sanıyorum ki daha önce bu sadeleştirme hiçbir yerde yapılmadı. Bu ilk kez oluyor.

 “Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beÄŸenilip deÄŸer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuÅŸ ve bu kulübü ziyaret edip bu iÅŸte emeÄŸi, yardımı olanları tebrik etmeÄŸi görev edinmiÅŸtim.

Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir.

Takdir ettiÄŸimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum.”

3.5.1918 / Ordu Komutanı Mustafa Kemal.

Son olarak kulüpten ayrılmadan önce limonata içen Ulu Önder Atamız kulübümüzde aşağı yukarı iki saat kadar kalmıştır.

Dönüş zamanı geldiğinde bu kez Fenerbahçe Kürek Şubesi’nin beyaz renkli iki çifte yarış teknesine (fıta) Kurbağalıdere kenarındaki kulübün iskelesinden binildi. Kürekte Elkatipzade Mustafa Bey vardı. Mustafa Kemal Paşa Fenerbahçeli’lere son söz olarak:

“Fenerbahçe’ye sonsuz muvaffakiyetler (baÅŸarılar) dilerim, Allahaısmarladık” demiÅŸti.

“Atatürk 57 yıllık yaÅŸamında ilk kez bir spor kulübünün balosuna katılıyor.”

2- ATATÜRK FENERBAHÇE’NİN MAÇINI İZLİYOR:

1925 yılının  ekiminde Türkiye Åžampiyonu Muhafızgücü’nün ünlü futbolcuları Milli Takım kalecisi Hamit, Talat, Sudi ve Nuri ile Bursa’nın seçme futbolcuları karma bir takım oluÅŸturmuÅŸlardı. Bu karma takımla maç yapması için Alay Komutanı Fenerbahçe’ye öneri götürmüştü. Ancak kulübümüzün bir gün sonra İstanbul’da lig maçı olduÄŸundan, yöneticiler Bursa’ya ancak A Takım’dan birkaç takviyeli üçüncü takımı yolladılar. Muhafızgücü Bursalı futbolcular karması ve Fenerbahçe üçüncü takımı (bugünkü B Genç Takımlar dengi) arasındaki bu maç 1-1 sonuçlandı.

Atatürk o sırada Bursa’da idi. Maçı izlemiÅŸtir. Yazımızın başında da söz ettik. Galatasaray dergisinin 6. Sayısında (Aralık 2002) “Atatürk’ün Futbol Merakı” adı altında Atatürk’ün yaÅŸamı boyunca gittiÄŸi maçlara deÄŸinen sayın Adnan Işık  bu maçı yazık ki gözden kaçırmış. Yani onun savladığı gibi Atatürk üç maç deÄŸil bununla birlikte dört maç izlemiÅŸ oluyor.

3- ATATÜRK FENERBAHÇE’NİN YAZ BALOSUNA GELİYOR:

1960’lı yıllara deÄŸin Kalamış’ta ünlü Belvü Oteli ve Gazinosu vardı. Fenerbahçe burada sürekli olarak üye ve mensuplarına balolar düzenlerdi.  İşte 1927 yılında bu gazinoda tertiplenen bir yaz balosunu o sıralar İstanbul’da olan Atatürk yine koyu Fenerbahçeli olan 3. Kolordu Komutanı Şükrü Naili Gökberk PaÅŸa ile birlikte onurlandırmış, burada Fenerbahçeliler ile geç vakitlere kadar sohbet etmiÅŸtir. Fenerbahçeli’lerin bu yaz balosu 57 yıllık o kısacık ömründe Atatürk’ün gittiÄŸi tek spor kulübü balosudur.

4- ATATÜRK : “BUNLAR BİZE ÜSTÜN”

1928 yılı haziranında Dolmabahçe sarayında yine bir sohbet anında sekiz kiÅŸiydiler. Atatürk, Şükrü SaraçoÄŸlu, Necmeddin Sadak , RuÅŸen EÅŸref Ünaydın, Mustafa Necati, Kazım Özalp (Fenerbahçe’ye üye olmadan önce), Kılıç Ali ve gazeteci İsmail Müştak spor üzerine söyleÅŸmekteydiler. Atatürk bir ara aniden Şükrü SaracoÄŸlu’na doÄŸru dönüp, “Bak onlar altı kiÅŸi. Fenerbahçeli olarak burada bir sen bir de ben varız. Bunlar 6-2 bize üstünler. Aman ayağımızı denk tutalım.” der.

Bu yukarıda yazdığım anekdot sonraki yıllarda Fenerbahçe Kulübü’ne baÅŸkan olan Şükrü SaraçoÄŸlu tarafından nakledilmiÅŸtir. Onunla yıllarca aynı yönetim kurullarında yakın iliÅŸki içinde bulunan Rüştü DaÄŸlaroÄŸlu’na anlatılmıştır.

5- ATATÜRK: “BEN DE FENERBAHÇELİYİM.”

1928 yılının aÄŸustos ayında ezeli rakibimiz Galatasaray’la kazananın Atanın bir büstünü müzesine götüreceÄŸi özel bir maç yapıyorduk (Gazi Büstü Kupası). Bu maç Taksim Stadı’nda 10 AÄŸustos 1928’de oynandı. Atatürk o sıralar İstanbul’da idi. Gündüz Büyükdere’de bir Milletvekili arkadaşının yazlığına konuk olan Atatürk, akÅŸam üstü Dolmabahçe Sarayı’na geri dönmüştü. Henüz akÅŸam sofrasına geçilmemiÅŸtir. O akÅŸam Atatürk’ün sofrasının konuklarından beÅŸi Gazi ile sohbet etmektedirler. Söz, o günkü maçtan açılır. Atatürk AkÅŸam Gazetesi sahibi, Sivas Milletvekili aynı zamanda Galatasaray Kulübü BaÅŸkanı Necmettin Sadak’a döner ve sorar: “Bugünkü maç ne oldu?” Sadak’tan önce yine bir Galatasaraylı olan Milli EÄŸitim Bakanı Mustafa Necati yanıt vermek ister. Gazi ona  “Sen dur, sana sormadım.” der. Bunun üzerine Necmeddin Sadak  “3 – 3 berabere bitti paÅŸam” diye yanıt verir.  Bu sonucu öğrenen Mustafa Kemal, Sabri Toprak ve Vasıf Çınar Beyler’den oluÅŸan iki Fenerbahçeli konuÄŸuna doÄŸru yaklaşıp, “Ya öyle mi! Zaten burada da 3-3 berabereyiz.” demiÅŸtir. Çünkü Necmettin Sadak, Mustafa Necati’den baÅŸka orada bulunan RuÅŸen EÅŸref Ünaydın da Galatasaraylıdır.  Hemen arkasından da merakla kendisine bakan karşısındaki Galatasaraylı’lara anlamadınız mı! der gibi bir yüz ifadesiyle ÅŸu cümleyi söylediÄŸi görülür: “BEN DE FENERBAHÇELİYİM”

“Ömrü boyunca camiasına gönülden baÄŸlı kalmış bir Galatasaraylı tarafından anlatılan ilginç öykü…”

Atatürk ve Fenerbahçe

1951 yılında Fenerbahçe atletizm takımı, ilk Türk kulübü olarak Atina’ya müsabakalar yapmaya gitmiÅŸti. 19 kiÅŸilik kafileyle Yunanistan’a gidildi ve çok baÅŸarılı olundu. Fenerbahçeli atletler yarışmalarda 7 birincilik kazandılar. O sıralar Atina Büyükelçimiz Atatürk’ün her zaman en yakınında bulunmuÅŸ olanlardan  RuÅŸen EÅŸref Ünaydın’dı.

25 Nisan 1951’de mektepli  (Liseden Galatasaraylı) ve de en önemlisi Galatasaray Spor Kulübü’nün 11 no’lu kurucu üyesi Büyükelçi RuÅŸen EÅŸref  Ünaydın atletlerimizin kazandığı büyük baÅŸarılardan sonra kafilemize Türk BüyükelçiliÄŸinde bir kokteyl verdi.

Burada Fenerbahçelilere yaptığı konuÅŸmada, “Atina’da bayrağımızın zafer kudretinin tam ve ÅŸerefli bir simgesi oldunuz… Biliniz ki, büyük Atamızın da ruhu ÅŸad olmuÅŸtur. (sevinmiÅŸtir)” dedikten sonra, atletler kendisi ve dört arkadaşı Atatürk ile sohbet ederlerken Atanın “Ben de Fenerbahçeliyim” dediÄŸi anıyı yani 10 AÄŸustos 1928 cuma akÅŸamını orada bulunanların isimlerini de tek tek vererek anlatmıştır. Bu tarihsel anekdotun kulübünün ilk üyelerinden ve ömrü boyunca camiasına gönülden baÄŸlı kalmış bir Galatasaraylı tarafından anlatılması ilginçtir. Böylece olay her türlü spekülasyona böyle dediÄŸi doÄŸru mu… yoksa… acaba..! gibi düşüncelere mahal bırakmayacak soyut, doÄŸrulanamayan bir mecranın dışına çıkıyor. Daha da bir anlam kazanıyor. 
RuÅŸen EÅŸref bugün yaÅŸamıyor onu saygıyla anıyorum.     
 
6- ATATÜRK KULÜBÜNE YARDIM EDİYOR:

5 Haziran’ı 6 Haziran 1932’ye baÄŸlayan gece Fenerbahçe’mizin KuÅŸdili’nde ki ahÅŸap lokalinde yangın çıkmıştı. Kulüp binamız içindeki, tarihsel fotoÄŸraflar, tüm branÅŸlara ait malzemeler, kulübün tüm evrakları, kütüphane   ve mobilyalar bina ile birlikte tamamen yandılar. Kısaca çok az eÅŸya kurtarılabilmiÅŸti.

Kulübümüz yuvasız kalmıştı. Gazeteler yardım kampanyaları açtılar. ÖrneÄŸin  Cumhuriyet Gazetesi her gün bağış yapanları adları ile yayınlıyordu. 20 Haziran 1932 pazartesi günü yapılan bağışlarla o güne kadarki bağış toplamının 791 Lira’yı bulduÄŸunu Cumhuriyet Gazetesi’nden öğreniyoruz  21 Haziran 1932 Salı gününe ait 2917 no’lu Cumhuriyet Gazetesi’ni elinize aldığınızda ise 1. sayfanın saÄŸ üst köşesinde bir haber dikkati çekiyordu. “Gazi Hazretleri Fenerbahçe’ye 500 Lira teberru ettiler.” Atamızın gönderdiÄŸi bu 500 liralık bağış miktarını lütfen küçümsemeyin ve ÅŸunu da göz önüne alın. Atatürk bu tür harcamalarını kesinlikle hep kendi maaşından, cebinden yapardı. Yani bu bir tür devlet kesesinden hovardalık deÄŸildi. Gazeteyi incelediÄŸimizde 10-12 günde yapılan toplam bağış miktarının 791 Lira olduÄŸu görülüyor.  Atamız tek başına 500 Lira göndermiÅŸ ve miktar bir anda 1300 Lira’ya fırlamıştır. Acaba Atatürk kendini neden bağış yapma zorunluluÄŸunda hissetti. Bu bağış Atatürk’ün Fenerbahçe Kulübü ile bir gönül bağı, bir gönül iliÅŸkisi olduÄŸunun en somut bir kanıtı bence…

Yukarıda sizlere Atamızın gönül verdiği kulübüne yaptığı maddi yardımın miktarını açıkladım. Bu yardımın manevi değerinin hesaplanamaz ölçüde olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

7- ATATÜRK: “FENERBAHÇE SU TOPU TAKIMI GELSİN.”

Atatürk’ün Fenerbahçeli oluÅŸunun bir baÅŸka kanıtı da ilginçtir. 1987’de  bir ziyaretimde rahmetli Rüştü DaÄŸlaroÄŸlu anlatmıştı. Onun aÄŸzından sıcağı sıcağına tuttuÄŸum notları biraz kısaltarak aktarıyorum. “Åžahsi gayretlerimle Fenerbahçe su topu takımını kurdum. O zaman babam bana 5 lira haftalık veriyordu ki bu çok büyük bir meblaÄŸ sayılırdı. Ben kurduÄŸum takım kulüpte üvey evlat muamelesi gördüğü için istisnasız bu paranın hepsini takıma harcıyordum. Zaten o zaman da kulübün gideri gelirinden fazla idi. Kulüpten bir lira yardım almadığım gibi örneÄŸin MahmutpaÅŸa’dan aldığım bornozlar ve baÅŸlıklar ya çalınıyor ya kayboluyordu. İki hafta sonra yenisini almaya gittiÄŸimde ise aynı renktekini bulamıyordum. Bu sıralarda Atatürk dinlenmek üzere Yalova’ya gelmiÅŸti. Onun onuruna Yalova’da çeÅŸitli spor gösterileri düzenlemiÅŸler. Bir de Yalovalı gençler ile su topu karşılaÅŸması öngörülmüştü, benim baÅŸlangıçta  hiçbir ÅŸeyden haberim yoktu. Bir gün telefonum çaldı. Arayan Su Sporları Federasyonundan Rıza Sueri Bey’di. (O dönemlerde yüzme, sutopu, yelken sporları tek çatı altında örgütlenmiÅŸti.) Rıza Sueri bana pazar günü Termal Havuzunda Atanın huzurunda müsabaka yapmaya Fenerbahçe su topu takımının gideceÄŸini ve hazırlanmamızı söyledi. Ben ÅŸaşırmıştım. Ancak o an bir ÅŸey soramadım. İki üç gün sonra Federasyona gittim, bütün isteÄŸim takımı Yalova’ya götürmemekti. Çünkü o dönemdeki diÄŸer su topu takımlarının hemen tümünün kıyafetleri bizden çok daha derli topluydu. Sueri’ye ısrarla Ata’nın huzuruna böyle çıkmanın saygısızlık olacağını ve baÅŸka bir takımı Yalova’ya göndermelerini söylediÄŸimde; “Bu imkansız, gitmek zorundasınız” diyerek bana ÅŸiddetle karşı çıktı.
Nedenini sorduÄŸumda ise cevabı çok kısa oldu. “Elimizde deÄŸil, Gazi PaÅŸa hazretleri öyle arzu ettiler”.

“Fenerbahçe Stadı Türkiye’de Atatürk’ün büstünün konmasına izin verdiÄŸi tek stat olma özelliÄŸi ve onurunu hala taşımaktadır.”

Atatürk ve Fenerbahçe

8- ATATÜRK: “BÜSTÜMÜ KOYABİLİRSİNİZ.”

Atatürk büstlerinin her tarafa konulması ve heykelerinin dikilmesi konusunda hassastı. GösteriÅŸli törenlerle yurdun dört bir yanını büstler heykellerle donatmak belli ki o eÅŸsiz kahramana ters geliyordu. YaÅŸamı boyunca bu tip davranışları özendirmemiÅŸ uygun bulmamıştı. İnsanlar onun fikirlerini özümsemeli devrimlerinin bekçisi olmalıydı. Ancak bu konuda istisnalardan bir tanesini Fenerbahçeliler yaÅŸadı. Fenerbahçe Kulübü’nün 1 Haziran 1934 yıldönümü bayramında  stadına ant içerek bir Atatürk büstü koymak için istediÄŸi izini bizzat yine Atatürk kabul etmiÅŸ ve olur vermiÅŸti. Böylelikle Fenerbahçe Stadı Türkiye’de Atatürk’ün büstünün konmasına izin verdiÄŸi tek stat olma özelliÄŸi ve onurunu hala taşımaktadır.

9- ATATÜRK : “FENERBAHÇE KULÜBÜ VE GENÇLİK BURADA DENİZ SPORLARI İLE UÄžRAŞŞIN”

Galatasaraylı Spor Tarihçisi Haluk San 1981 yılında kaleme aldığı “Belgeleri ile Türk spor tarihinde Atatürk” adlı çalışmasının 129. sayfasında şöyle yazar:

ATATÜRK 1937’DE FENERBAHÇE KOYUNDA

Yıl 1937 – Atatürk bir yıl önce üç kez gittiÄŸi Moda koyunun Fenerbahçe yönündeki durumunu yerinde incelemeyi uygun buluyor ve 1937 yılı yaz aylarında yanındakilerle birlikte Kalamış ve Fenerbahçe’yi gezerek, ilgililere önemli direktifler veriyordu. Bu konu, “Türk amatör sporunun hizmetinde 20 yıl İstanbul – İstanbul Yelken Kulübü 1952 – 72 adlı broşürün ilk sayfalarında şöyle bildirilmektedir: “Büyük kurtarıcımız ATATÜRK 1937 yılı yazında Fenerbahçe’yi gezerek, yanında bulunan devlet adamlarına ve diÄŸer ilgililere mendireÄŸin ve diÄŸer yarımadanın büyük bir ihmal içindeki durumunu göstererek: MendireÄŸin onarılmasını ve Fenerbahçe’nin, gençliÄŸin deniz sporları ile uÄŸraÅŸabilmesi için merkez yapılmasını arzu ettiÄŸini söylemiÅŸlerdir. İşte K. ATATÜRK’ün bu emirlerini gerçekleÅŸtiren kuruluÅŸ olarak haklı ve sonsuz bir övünç duymaktayız.” Atamız burada dikkat ederseniz Türk gençlerinin ya da Fenerbahçeli gençlerin demiyor. (yani burada Fenerbahçe semtinde oturan gençler kastedilmiyor. O yıllarda Fenerbahçe burnunda ya da bugünkü Fenerbahçe semtinde zaten fazla oturan yoktu. Adres net ve açıktır, “Fenerbahçe’nin, gençliÄŸin deniz sporları ile uÄŸraÅŸması” ya da bunu şöyle de tanımlayabiliriz: Gençlik Fenerbahçe Kulübü’nde deniz sporları ile uÄŸraÅŸsın. Burada Fenerbahçeli gençler deniz sporları yapsın..! Bu söylemde doÄŸrudan Fenerbahçe Kulübü’nün ve onun gençlerinin amaçlandığı çok açık bir ÅŸekilde görülüyor. Atamızın 1937 yılında ki “Fenerbahçe Kulübü burada (Fenerbahçe burnunda) gençliÄŸin deniz sporları ile uÄŸraÅŸmasını saÄŸlasın.” direktifi onun ölümünden yıllar sonra gerçekleÅŸti. Cem AtabeyoÄŸlu’nun Hisarbank Kültür Yayınları’ndan çıkan  “Atatürk ve Spor ” 1981 adlı yapıtında da aynı konu iÅŸlenmektedir.
    
SONUÇ: Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Kurtarıcı ve Devrimci’nin Fenerbahçe Kulübü’ne gösterdiÄŸi bu özel ilgi ve sevgiyi kanıtlamak için dokuz ayrı konuda dokuz ayrı olayı, anekdotu naklettik. Bu anlatılanlar, yazılanlar ayrı zaman ve mekanlarda geçmelerine karşın odak noktaları – ana fikir – tektir.

 “FENERBAHÇE SEVGiSi”

Bu yazdıklarımın hepsi tanıklarıyla ya da belgeleriyle kanıtlanmış gerçeklerdir. Bir kısmı zamanının gazete, dergi v.b. arşivleri tarandığında görülecektir. Bir kısmı da o olayı bizzat yaşamış olanların daha sonra olayı üçüncü şahıslara nakletmeleri sonucu öğrenilmiştir.

Fenerbahçeli olmayanlara sesleniyorum. Yokluktan yepyeni çaÄŸdaÅŸ bir ülke yaratan Atatürk hepimizindir. O eÅŸsiz insanın Fenerbahçe’ye gösterdiÄŸi özel ilgi ve sevgiyi yani kulübümüzün taraftarı olmasını yadırgamayın, kıskanmayın.

Sonuçta onunda herkes gibi duyguları, tutkuları, sevgileri olmasından doğal ne olabilir. O büyük insan kendini halkından soyutlamamış ve dört duvar arasına hapsetmemiş, hayatı boyunca halktan biri gibi davranmış ve yaşamış bir önderdi.

O eÅŸsiz insanla ilgili bir anekdotu bu konuyla doÄŸrudan ilgili olduÄŸu – örtüştüğü – için yazıyorum.

Cumhuriyetin 12. yıldönümü ile ilgili törenler, düzenlemeler nedeniyle hazırlanan ve Ankara’nın çeÅŸitli yerlerine asılacak dövizlerin listesi Atatürk’e gösterilmiÅŸ. Bunlar arasında “Atatürk en büyük Türk’tür.” “Asırlar boyunca gelen en büyük Türk”  ve bunlara benzer dövizler, afiÅŸler v.b. vardır. Atatürk listedeki bu tür ibarelerin bunlara gerek yok dercesine elindeki kalemle üstünü çizer (iptal eder) ve sadece ÅŸunu yazar: “ATATÜRK BİZDEN BİRİDİR.”

20. yüzyılın eÅŸsiz ve en büyük insanı ATATÜRK yaÅŸamı boyunca bütün tercihlerini, doÄŸru bildiklerini, inandığı gerçekleri, tutkularını, kamufle etmeden doÄŸrudan halkıyla paylaÅŸmıştır.
Soruyorum :  Kendi anlatımı ile bizden biri olan böyle bir insanın bir spor kulübünün taraftarı olmasında ne gibi bir olaÄŸanüstülük ya da tuhaflık olabilir. Yüce Atatürk’ün gönül verdiÄŸi, taraftarı olduÄŸu kulübü deklare etmemesi, belli etmemesi düşünülebilir mi?   
Bu konuya nokta koyarken Büyük Fenerbahçeli Rüştü DaÄŸlaroÄŸlu’nun  “Fenerbahçe Tarihi” adlı büyük eserinde yaptığı ÅŸu deÄŸerlendirmeye tamamen katıldığımı da ifade ederek buraya aynen alıyorum.

“Ulu Önder elbette ki özel bir sevgi ile sevecek ve hatta 10 AÄŸustos 1928 akÅŸamı yaptığı gibi (BEN DE FENERBAHÇELİYİM…) derken bunu övünerek söyleyecekti.”

“Büyük Kurtarıcının Fenerbahçe Kulübü’ne gösterdiÄŸi bu özel ilgi, sevgi ve muhabbeti kesinlikle yadırgamamak ve çok da görmemek gerekir. Fenerbahçe gibi KurtuluÅŸ Savaşı’nın kazanılmasına her aÅŸama ve sahada hizmet veren, her türlü tehlikeyi göze alıp silah ve adam kaçıran, futbol takımından hepsi subay beÅŸ elemanını SAKARYA savaÅŸlarına gönderen,  o karanlık yıllarda en güçlü düşman takımlarını ard arda yenerek, ulusuna ümit ve iman aşılayan ve böylece genç cumhuriyetin temel mayasında PAY SAHİBİ olan bir kulübü Ulu Önder elbette ki özel bir sevgi ile sevecek ve hatta 10 AÄŸustos 1928 akÅŸamı yaptığı gibi. (BEN DE FENERBAHÇELİYİM…) derken bunu övünerek söyleyecekti.”

Sözün özü:

“Atatürk tüm kulüplere aynı davranmıştı ya da BeÅŸiktaÅŸlı idi” savını ortaya atanlara son olarak ÅŸunu yazmama izin veriniz:
O Karşıyaka kulubünün defterine duygularını yazmıştı, Altay kulübünde de aynı ÅŸeyi yapmış, bir de maçını izlemiÅŸtir. BeÅŸiktaÅŸlı’ları evinin camından seyretmiÅŸ, onlarla bir kez konuÅŸmuÅŸ, Galatasaray’ın maç davetine teÅŸekkür mektubu yazmış, bir kez maçını izlemiÅŸ GüneÅŸ Kulübünün iki kez çayına gitmiÅŸtir.  Tüm bunlar onun Türk  gençliÄŸini  Türk sporcularını  ve spor kulüplerimizi ayrı ayrı çok sevdiÄŸini gösteriyor. Zaten Türkiye Cumhuriyetini gençlere emanet ediÅŸinden de bu özel sevgi ve güven anlaşılabilir.

Ancak aynı Atatürk’ün Fenerbahçe’ye olan sevgi ve muhabbeti bir üstünlük apayrı bir özellik taşımıştır. Çünkü  Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret etmiÅŸ, hatıra defterine duygularını yazmış, maçına gitmiÅŸ yaz balosuna katılmış, yangından sonra kulübüne maddi yardımda bulunmuÅŸ, Yalova Termal’deki gösteri maçına Fenerbahçe su topu takımını davet ettirmiÅŸ,  stadına büstünün konmasına izin vermiÅŸ, Fenerbahçe kulübü mensuplarının deniz sporları ile iglilenmesi isteÄŸini dile getirmiÅŸ bu konuda direktif vermiÅŸtir.

HerÅŸeyden önemlisi tüm bunları hiç hesaba katmamıza gerek bırakmayacak ÅŸekilde iki kez Fenerbahçeli’liÄŸini deklare etmiÅŸtir.

Atatürk’ün hala BeÅŸiktaÅŸlı olduÄŸunu savlayanlara  ya da  onun kulüpler üstü sayılması gerektiÄŸini yazıp çizenlere bugün  ne dememiz gerektiÄŸini siz deÄŸerli okuyuculara bırakıyorum. Eskiden  bu kiÅŸilere  Kulüpçü  denirdi.  Bunların  yaptıkları gerçekten de tam bir kulüpçülük…
 
1- Galatasaraylı Haluk San ile Fenerbahçeli Rüştü DaÄŸlaroÄŸlu  spor tarihçileri olarak “Türk Futbol Tarihi” adlı  kitabın hazırlanması sırasında DaÄŸlaroÄŸlu’nun Taksim’deki evinde yoÄŸun çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan birinde Haluk San, DaÄŸlaroÄŸlu’na, “Atatürk’ün Fenerbahçeli olduÄŸunu biliyor muydun?” diye sorduktan sonra RuÅŸen EÅŸref Ünaydın’dan duyduÄŸu Atatürk’ün Ben de Fenerbahçeliyim dediÄŸi anektodu anlatmaya kalkınca, DaÄŸlaroÄŸlu “Bunu bize 1951’da Atina’da kendisi anlatmıştı. Benden baÅŸka salonda diÄŸer atletler de vardı” demiÅŸtir. Bu olayı Rahmetli Rüştü DaÄŸlaroÄŸlu’nun oÄŸlu Müzdat anlattı. Dostum DaÄŸlaroÄŸlu’na bu yazıda bana verdiÄŸi bilgiler için şükranlarımı sunarım.

YÖNETİM KURULU

Ali Y. KoçFenerbahçe Spor Kulübü BaşkanıYönetim ve İcra Kurulu Başkanı

YÖNETİM KURULU ÜYELERİ

Semih ÖzsoyBaşkan VekiliYönetim ve İcra Kurulu ÜyesiM. Burhan KaraçamBaşkan YardımcısıYönetim ve İcra Kurulu ÜyesiErol BilecikBaşkan YardımcısıYönetim ve İcra Kurulu ÜyesiBurak Ç. KızılhanGenel SekreterYönetim Kurulu ÜyesiSevil Zeynep BecanYönetim Kurulu ÜyesiŞaban ErdiklerYönetim Kurulu ÜyesiM. Tankut TurnaoğluYönetim Kurulu ÜyesiFethi PekinYönetim Kurulu ÜyesiTurhan ŞahinYönetim Kurulu ÜyesiM. Kemal DanabaşYönetim Kurulu ÜyesiA. Sertaç KomsuoğluYönetim Kurulu ÜyesiSimla Türker BayazıtYönetim Kurulu ÜyesiÖmer OkanYönetim Kurulu ÜyesiAlper PirşenYönetim Kurulu Üyesi

YEDEK ÜYELER

Ozan Korman TarmanYedek ÜyeMetin SipahioğluYedek ÜyeSelahattin BakiYedek ÜyeM. İlker DinçayYedek Üye

Nurizade Ziya Songülen

1907 – 1908

Ayetullah Bey

1908 – 1909

Tevfik Taşçı

1909 – 1910

Hakkı Saffet Tarı

1910

Galip Kulaksızoğlu

1910 – 1911

Osman Fuat Efendi

1911 – 1912

Dr. Hamit Hüsnü Kayacan

1912 – 1914

Mehmet Hulusi Bey

1914 – 1915

Sabri Toprak

1915 – 1916

Dr. Nazım Bey

1916 – 1918

İ. Refik A. Nuri Sekizinci

1918 – 1919

Ömer Faruk Efendi

1920 – 1923

Nasuhi Baydar

Genel Sekreter1924 – 1925

Ali Naci Karacan

Genel Sekreter1926 – 1927

Muvaffak Menemencioglu

Genel Sekreter1928 – 1932

Sait Selahattin CihanoÄŸlu

Genel Sekreter1932 – 1933

Hayri Celal Atamer

Genel Sekreter1933 – 1934

Şükrü Saracoğlu

1934 – 1950

Ali Muhittin Hacibekir

1950 – 1951

Osman Kavrakoglu

1951 – 1953

Bedii Yazıcı

1953 – 1954

Zeki Rıza Sporel

1955 – 1957

Agah Erozan

1958 – 1959

Medeni Berk

1960

Hasan Kamil Sporel

1960 – 1961

Razi Trak

1961 – 1962

Dr. İsmet Uluğ

1962 – 1966

Faruk Ilgaz

1966 – 1974

Emin Cankurtaran

1974 – 1976

Faruk Ilgaz

1976 – 1980

Razi Trak

1980 – 1981

Ali Åžen

1981 – 1983

Faruk Ilgaz

1983 – 1984

Fikret Arıcan

1984 – 1986

Tahsin Kaya

1986 – 1989

Metin Aşık

1989 – 1993

Güven Sazak

1993 – 1994

Hasan Özaydın

1994

Ali Åžen

1994 – 1998

Aziz Yıldırım

1998 – 2018

Ali Y. Koç

2018

TARİHÇE

1823

Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu

1823

İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de oynanmaya baÅŸlamasının üzerinden neredeyse yıllar ve yıllar geçmiÅŸti. Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaÅŸtığında, Moda’da oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice etkilenmiÅŸ ve o yemyeÅŸil arsaların bulunduÄŸu Kadıköy’ün geniÅŸ alanlarında, futbolu oynamaya baÅŸlamışlardı. Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceÄŸi pek tabii idi ve hatta da kaçınılmazdı. Ama ne var ki, o sıralarda süren monarÅŸi rejimi nedeniyle Müslüman Türkler için cemiyet kurmanın ve hatta mevcut cemiyetlere dahi üye olmanın yasak olmasından dolayı, Kadıköy Çayırlarında top koÅŸturan İngiliz gençlere yine ancak Rum gençleri eÅŸlik edebilmekteydi. Yine de, hemen her akÅŸamüstü bilhassa KuÅŸdili Çayırında yapılan bu futbol maçları ya da antrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin ilgisini çekmekte, genellikle akÅŸamüstleri zevk için de olsa oynanan bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta HaydarpaÅŸa civarlarından gelecek öbek öbek halkı, gününe ve hava durumuna göre küçük ya da büyük kümeler halinde bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi. Kadıköy halkının ekserisi ikindi sularında ayaklanır, günlerden Cuma ve Pazar deÄŸilse yani KurbaÄŸalıdere’nin kenarındaki salaÅŸ tiyatroda Komik Hasan’ın tuluat kumpanyası oynanmıyorsa KuÅŸdili Çayırı’na doÄŸru yola koyulurlardı. Yok, eÄŸer günlerden Cuma ya da Pazar ise de, Moda’ya doÄŸru ya da ÅŸimdiki Fenerbahçe Stadyumu’nun bulunduÄŸu Papazın Çayırı’na doÄŸru yola koyulurlardı (*1). OmuzdaÅŸ kılıklı, burma bıyıklı tüylü tüysüz gençler, yanlarında boy boy çocuklarla hanım nineler ve de orta yaÅŸlı hatunlar, Arap bacılar, ahretlikler, kahvede pineklemekten usanan efendi kiÅŸiler, burada çayırı çepeçevre kuÅŸatır, kadınlar getirdikleri kilimleri yayarlar, erkeklerin kimi topraÄŸa baÄŸdaÅŸ kurar, kimi büyükçe bir taÅŸa oturur, kimi ayakta dururdu. Sucusu, dondurmacısı, kağıt helvacısı, simitçisi, baloncusu, Eyüp oyuncakçısı velhasılı satıcıların her çeÅŸidi burada arzı endam eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı. Ortadaki saha olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, baÅŸları açık, renk renk gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından dizkapaklarına kadar ÅŸortlu bir alay adam soluk soluÄŸa koÅŸuÅŸurlar, birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleÅŸirler, güya da top oynarlardı. Oynanan bu futbollardan örnek alan bazı gençler, Kadıköy’ündeki arsalarda ya da geniÅŸ çayırlarda onlar gibi top oynamaya heveslenir, karman çorman bir biçimde, bir harradır bir gürradır gider, topa en çok vuranla onu en havalara yükselten erbab sayılırdı. Ne var ki bir süre sonra, bir baÅŸka deyiÅŸle 1900’lü yıllara iyice yaklaşılmasıyla birlikte, Moda’da oturan İngiliz gençlerinin artık modern futbolu oynamaya baÅŸlamaları ve dolayısıyla da oynadıkları futbolu daha seyredilir bir halde sunmaları, kendilerini hayran hayran seyreden Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara sebep oluyor, onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise, vazgeçilemez bir tutkuya 1884

Kadıköy ve Fenerbahçesi

1884

İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı davrandığı bir eÅŸsiz yöre… Tarihlerin henüz 1900 yılına ulaÅŸmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya beldesi… Göz alabildiÄŸine bomboÅŸ arsalarla yemyeÅŸil çayırlara sahip bu yörede, doÄŸanın insanları spor yapmak için sanki teÅŸvik ettiÄŸi yıllar… Ve de, İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir fener Türk sporuna önderlik edeceÄŸi bir kulübe sembol olmanın da gururu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doÄŸru aynı ÅŸevkle ışık saçacağı günlerin özlemi ile çakıp durmaya baÅŸlamıştı sanki… Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçesi’nin baÄŸrından çıkaracağı takımını önce yakınlara, sonra da yarınlara armaÄŸan edeceÄŸi günleri bekliyordu gayri…1890

Kadıköy Football Association

1890

1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova çayırlarında bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile (*2). Zira sosyal ve idari bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan Selanik ile İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk taraftar bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde dini inançların da etkisi ile Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden, böylece de Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten (ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından oynanıyordu.

Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliÄŸi personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894 yılında İzmir’de “Football Club Smyrne”nin kurulması ile birlikte İstanbul – İzmir rekabeti izlemeye baÅŸlıyordu (*3). İzmir’de futbolun öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a yerleÅŸtiÄŸinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi bildiÄŸi futbol oyununu onlara kabul ettirmiÅŸti. Tarihler 1897 yılını gösterdiÄŸinde, James La Fontaine ve arkadaÅŸları Kadıköy yakasında ilk kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı altında toplanıyor, takımı oluÅŸturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akÅŸamüstü (ilk bölümde geniÅŸ bir biçimde sunduÄŸumuz) o kalabalık izleyici kitlesine de seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmiÅŸti ki “Football Association”takımı, iki yıl içerisinde “İzmir Karması” ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmiÅŸti.1899

Black StocKings FC Kuruluyor

1899

Ne var ki, Sultan 2. Abdülhamid’in padiÅŸahlığının sürdüğü o dönemde, mevcut monarÅŸi rejiminin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top koÅŸturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman Türk gençleri arasında, sadece üzüntü deÄŸil aynı zamanda tabii ki öfke ve hırs da uyandırıyordu. İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu gençlerden, deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden ReÅŸat Danyal ve Mehmet Ali ile, KuÅŸdili’nde Papazın Çayırı adı verilen topraklarda meÅŸin yuvarlaÄŸa vuruÅŸlar yapan arkadaÅŸları bu özlemin sona ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin hafiye ve jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak ve hışımlarından korunmak amacıyla bir İngiliz adı altında Black Stockings FC (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü) ’nü kuruyorlardı. Ancak siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile Türk gençlerinin oluÅŸturduÄŸu bu ilk Türk spor ve futbol topluluÄŸu daha ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uÄŸruyor ve hemen dağıtılıyordu.1899

Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı

1899

Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stockings FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk giriÅŸimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kiÅŸiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluÅŸunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleÅŸtirmiÅŸ, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluÅŸ yılları olan 1907 yılında geçebilmiÅŸti. Görülen odur ki; Black Stockings F.C. ya da Kadıköy Futbol Kulübü isimleri, amaç karşısında birer araçtırlar (*4). Ayrıca İstanbul’da kurulan futbol kulüplerinin listeleri incelendiÄŸinde de; Moda Futbol Kulübü (1896), Cadi-Keuy Football Club (1899) ve Imogen (1900) takımlarının İngiliz uyruklular tarafından, Elpis (1900) takımının Rumlar tarafından, Black Stockings (1899), BeÅŸiktaÅŸ, Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ise Osmanlı uyruklular tarafından kurulmuÅŸ oldukları da zaten görülmektedir.(*5)1900

Kadıköy’de Kuruluşu Bekleyiş

1900

GüneÅŸ, 1900’lerle henüz tanışmış. İstanbul’un her semti aynı sıcaklıkta aynı cömertlikte aydınlanırken, Kadıköy yakasında gökyüzü hep puslu, sanki her dem kapalı gibi. KuÅŸdili Çayırı mahzun, Papazın Çayırı solgun gibi. Fenerbahçesi’nde bahçeler çiçeksiz, köşklerinde kanaryalar suskun, güllerle bülbülleri küs gibi… Zira, içleri spor aÅŸkı ile yanan Türk gençlerinin Kadıköy’de kulüp kurma istekleri “saray”ca iki kez engellenmiÅŸ, levanten ve gayrimüslim vatandaÅŸlarımızın aynı isteklerine aynı saraydan izin çıkarken, Kadıköylü gençlerimiz sarayın rejimine karşı iki kez yenilmiÅŸ gibi. İşte bu nedenledir ki, gayri tüm Kadıköy halkı suskun, biraz da yaralı, Kalamış’ta esen rüzgar bir mahzun, Fenerbahçesi’nde çakan “Beyaz Fener” bir mahzun gibi. İşte bu nedenledir ki ; galip, sanki bu yolda maÄŸlup gibi…

Ve de deniz üzerinde İstanbul’un silüeti, karşı uzaklardan perde perde sahile akarken, “ışıksız FENER, çiçeksiz BAHÇE ” misali biçare yarımada, mahzun bir eda ile karşı sahilindeki sarayın ufuklarına doÄŸru bakıp bakıp kuruluÅŸ izninin çıkması hayali içinde ” Bu memlekette bir gün sabah olursa Haluk. ” mısralarını yüreÄŸi yaralı fakat gönlü ümitle dolu bir ÅŸekilde sanki okur da, devlet kapusundan da medet bekler gibi…1901

Kadıköy Futbol Kulübü KuruluÅŸu 

1901

Ama yine de, aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençlerin bir bölümü, aralarına yeni katılanlarla beraber KurbaÄŸalıdere Köprüsü’nün hemen yakınındaki (ÅŸimdiki stadyumun karsısında) HurÅŸit AÄŸa’nın kahvehanesinde muntazaman toplanıyor ve 1901 yılında da, bu kez isim de deÄŸiÅŸtirerek Kadıköy Futbol Kulübüismindeki bir yeni takımı daha kurabilmenin çalışmalarını yapıyorlardı. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye, yaÅŸadığı yakın tarihi, yazılarında bütün ayrıntıları ile canlandıran üstad Sermet Muhtar Alus’un, 1951 senesinde Tarih Hazinesi Mecmuası’na yazdığı “Kadıköyü’nde İlk Futbol” isimli makalesinde rastlıyoruz:

(Aslı gibidir) : ” Zamanın musiki üstadı Sine Kemani Nuri Bey’in anlatışına bakılırsa, futbola meraklı ilk Türk gençleri bir kulüp kurmaÄŸa, daha bir derli toplu birleÅŸmeye karar vermiÅŸler. Çok geçmeden arzularını yerine getirmiÅŸ, elbiseyi de seçmiÅŸler; gömleÄŸin göksü, yakası, kol kapakları beyaz, öbür tarafları kırmızı, pantolon keza beyaz. KuÅŸdili Papazın çayırlarında kendi aralarında maçlara giriÅŸmiÅŸler. Moda’daki İngilizlerden, Rumlardan mürekkep (oluÅŸan) takımın derecesine eriÅŸmek, onları yenmek baÅŸ emelleri(en büyük arzuları). Eski cimnastikçi ve idmancılardan Sine Kemani Bay Nuri’nin rivayetine göre, ilk oynayanları sayalım: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey, Mehmet Ali ve kardeÅŸi NeÅŸet Beyler, ReÅŸat Danyal Bey, Hafız Mustafa, Topçu zabiti Cevdet Bey, EÅŸref Bey, Hüsnü PaÅŸa zade Bahriyeli Fuat Bey, Mekteb-i Sultani’li DaniÅŸ, Tahsin (Åžair Tahsin Nahit) Bey, Sarı Åževki.

Haftalık Malumat Mecmuası sahibi Baba Tahir’in yevmi (günlük) Fransızca Servet Gazetesi, bu maçlara dair teÅŸvik yollu bir yazı neÅŸretmiÅŸ. Fırsatı kaçırmayan namlı hafiyyelerden (gizli görevli polis) biri, Sultan Hamid’e hemen jurnali(haberi) uçurmuÅŸ: ” Kadıköy gençleri, Veliahd- i Saltanat ReÅŸat Efendi (Sultan ReÅŸat)’nin himayesinde (korumasında) bir cemiyet teÅŸkil eylemiÅŸlerdir (oluÅŸturmuÅŸlardır). Beray-i ubudiyet (kulunuz olarak), nazar-ı dikkat-i hümayunlarınızı celp ederim (padiÅŸahımın dikkatlerini çekerim). Ferman.”

Ve tabii ki, yine rejim ve futbolun haram sayılması nedeniyle dini baskılı, ancak daha sıkı hafiye baskısı sonucunda da zaptiye teÅŸkilatının baskınıyla bu giriÅŸimler de yine engelleniyor ve Kadıköy’lü gençler bir kez daha dağıtılıyordu. Ne hazin bir kaderdir ki, Olimpiyatların Atina’daki açılış gününe rastlayan 6 Nisan 1896 tarihinde Tatavla (KurtuluÅŸ)’da bir gurup Rum vatandaşımızın teÅŸebbüsüyle “Tatavla – Heraklis Jimnastik Kulübü” ÅŸaÅŸalı bir biçimde tabii ki de kurulurken(*6), ondan iki yıl sonra tamamen Türk gençlerinden oluÅŸarak kurulmaya çalışılan “Kadıköy Futbol Kulübü” mevcut rejim nedeniyle hemen kapatılıyor, kurucuları ise sürgün edilmekten zor kurtuluyordu. Bu durum Türk sporunun kulüpler yolundaki geliÅŸimini en az 5 yıl geciktirecek ve yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temeli de, yabancı egemenliÄŸi ve anlayışı ile atılacaktı (* 7).

İşte İstanbul’da, hem Pera yakasında hem de Kadıköy yakasında oturan ecnebi (levanten) ve gayrimüslim vatandaÅŸlarımızın, törenlerle kurdukları ilk kulüplerinin yaÅŸama hakkını elde etmelerine karşın, yine kalpleri spor aÅŸkı ile çarpan Kadıköy’lü Türk gençlerimiz tarafından giriÅŸilen her iki cesurane teÅŸebbüsün gerçekleÅŸememesi, onların içindeki bu ateÅŸi söndürmüyor, aksine, Kadıköy’de bir futbol kulübü kurmalarına hiçbir kuvvetin engel olamayacağı gerçeÄŸi ile, daha henüz ismi bile belli olmayan ve fakat ki Kadıköy’ün baÄŸrından çıkacak ve gelecekte milyonlarca taraftara sahip olacak bir kulübü kurmaları için, sadece sayılı yılların kaldığını da sanki artık iyiden iyiye hissediyorlardı. 1901

Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı

1901

Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stockings FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmişti. Görülen odur ki;1906

İstanbul’da ilk “Futbol Ligi” günleri

1906

Evet, istibdat ; bir baÅŸka deÄŸiÅŸle o dönemki mevcut ” mutlak hakimiyet ” rejimi, yurdumuzda cemiyet kurmak ya da bu bünyede spor yapmak hakkını Türklere yasak etmekteydi. İşte sırf bu nedenle, Fuat Hüsnü (Kayacan) Bey ve tamamen Türk gençlerinden oluÅŸan arkadaÅŸlarının Fenerbahçe Spor Kulübü’müzü kurma teÅŸebbüsleri, gerek 1899 yılında Türkçe isim vermeden bir İngiliz ismi altında kurmak istedikleri “Black Stockings F.C./Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü” olsun, ve gerekse de 1902 yılında bu kez isim deÄŸiÅŸtirerek kurmak istedikleri “Kadıköy Futbol Kulübü” olsun, sarayca engellemiÅŸti. Bu durum ise, ülkemizde kurulan ilk spor kulüplerinin yabancılar ile gayrimüslimler tarafından oluÅŸmasına sebep olacak(*8), Türk sporunun kulüpler yolundaki geliÅŸimini ise en az 5 yıl geciktirerek, yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temelinin “yabancı egemenliÄŸi ve anlayışı” ile atılması neticesini doÄŸuracaktı (*9).

Nitekim, Kadıköy Futbol Kulübü’nün mevcut bu rejim nedeniyle hemen kapatılarak dağıtılmasının ardından, 1902 senesinde James Lafontaine ile Horace Armitage isimli kiÅŸiler hemen hemen tamamı İngiliz’lerden oluÅŸan “Cadıkeuy Football Club”; (Kadıköy Futbol Kulübü) isimli futbol takımını kuruyor ve kuruluÅŸunun iznini de alıyordu (*10). Bunu, 1903 senesinde Moda’da oturan İngiliz gençlerin “Moda Football Clup”, 1904 senesinde de Kadıköylü Rum vatandaÅŸların “Elpis(Ümit)Futbol Takımı”nı kurmaları izliyordu. Aynı yıl İngiliz elçilik gemisi “İmogene” nin de aynı isimde bir futbol takımı kurması üzerine, Türkiye’deki ilk lig organizasyonunu gerçekleÅŸtiren James La Fontaine, 1904 senesi sonbaharında “Constantinople Football Liege” ( İstanbul Futbol Ligi ) adı ile İstanbul’daki ilk futbol ligini kuruyordu. (*11)
Cadıkeuy (Kadıköy), Moda, Elpis ve İmogene takımlarının oluÅŸturduÄŸu ligdeki organizasyon olan “Pazar Ligi” ismi altında yapılan bu maçlar, bugünkü Fenerbahçe Stadının bulunduÄŸu Papazın Çayırı’nda sürüyor ve halk tarafından da büyük bir ilgi ile takip ediliyordu. 1904 tarihindeki ilk Pazar Ligi ÅŸampiyonluÄŸunu İmogene Takımı, 1905 yılındaki ikinci Pazar ligi ÅŸampiyonluÄŸunu ise Cadıkeuy (Kadıköy) Futbol Takımı kazanıyordu. Tarihler 1905 yılını gösterirken , Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından okulun çatısı altında kurulan Galatasaray Futbol Takımı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı mevkiinde Kadıköy Frerler Mektebi (Saint Joseph) takımı ile maçlarına baÅŸlıyor ve 1906 yılından itibaren de İstanbul Futbol Ligine resmen katılıyordu.1907

1907 resmi kuruluÅŸa doÄŸru

1907

Gayri takvimlerin o en güzel yıl olan 1907 yılının ilk yapraklarını gösterdiÄŸi günler… Sultan 2. Abdülhamid Han, 33 yıllık saltanatının baskılı rejime dayalı son yılını yaÅŸamakta olduÄŸunun sanki farkında. Saltanatı ile uÄŸraÅŸanlarla boÄŸuÅŸmaktan futbol topu peÅŸinde koÅŸturanlarla uÄŸraÅŸmaya ayıracak pek fazla vakti ve de gönlü kalmadığından bu tür oluÅŸumlara karşı uygulattığı baskıyı da, resmi de olmasa biraz gevÅŸetmiÅŸ. Zaten gayri müslimler ile yabancılarca ortalama on yıldır oynanmakta olan futbol oyununa gözleri ve de gönülleri biraz da alışmış. Kadıköy yakasındaki Kördere Sahası ile KuÅŸdili Çayırı’nda, o ilk yıllarda göz açtırmayan top uçurtmayan saraylı hafiyelerden görünürde eser kalmamış, Türk gençleri, resmi formalı olmasa da buralarda sanki rahat rahat top koÅŸturur bir halde. Gerçi, bir jimnastik kulübü olarak “BeÅŸiktaÅŸ” ile, Fransız Mektebi Takımı hüviyetini arkasına almış bir futbol kulübü olarak “Galatasaray”, kuruluÅŸ faaliyetlerini İstanbul yakasında gerçekleÅŸtirebilmiÅŸ ama, karşı kıyı Kadıköy yakası o dönem için adeta bir baÅŸka belde, adeta İstanbul’a taÅŸra…

Nihayet, artık bu yakada da beklenen günlerin yakınlığı hissedilmekte. Kadıköy yakasında da güneÅŸ bir baÅŸka parlak, bahçelerde çiçekler bir baÅŸka güzel açmakta. Fenerbahçesi’nde de kanaryalar bir baÅŸka ötüp, burundaki fener sanki bir baÅŸka parlak çakmakta. Zira, halkın içinden çıkacak ilk Türk kulübünün kuruluÅŸu için kararın ve de onayının alınacağı çok önemli günlerin çoÄŸu geçmiÅŸ, azı ise sanki artık gelmekte…

İşte, içinde bulundukları tarihin de desteÄŸinden güç alan Kadıköy’lü gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server PaÅŸa’ların torunu Londra Sefareti BaÅŸkatibi Nuri Bey’in oÄŸlu Ziya(Songülen) Bey ile Harekat Ordusu Feriki (tümgeneral) Åževki PaÅŸa’nın oÄŸlu Ayetullah Bey ve de ünlü edebiyatçı Sami PaÅŸazade Sezai Bey’in yeÄŸeni Enver Necip (Okaner) Bey, Necip Bey’in Moda BeÅŸbıyık sokak 3 numaralı evinin selamlık katında yaptıkları bir görüşme sonucunda kuracakları takımın ilk fikir harcını atıyorlardı. Gerekli olan parayı da finanse edecek olan dönemin zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün kurucu baÅŸkanlık ÅŸerefini, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey’e katiplik (sekreter) görevini, Bahriye Subayı Necip Bey’e de kaptanlık ve veznedarlık (sayman) görevini veriyorlardı.

Aynı görüşmede varılan fikir birliÄŸi ile de ; kuracakları kulübün adını oturdukları semtin güzelliÄŸinden esinlenerek Fenerbahçe yapacaklar, amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden, formalarındaki renkleri ise Fenerbahçesi’ndeki ilkbaharın sevimli müjdecisi papatyaların kıskançlık ve temizlik sembolü olan renklerinden yani sarı ile beyazdan alacaklardı.

Ertesi gün “Baker MaÄŸazası”ndan forma kumaÅŸları alınıyor, Fener armalı kırtasiye malzemelerinin sipariÅŸleri veriliyor, ve de dönemin güya Futbol Federasyon BaÅŸkanlığı görevini üstlenmiÅŸ kiÅŸisi James Lafontaine ile yapılan bir sohbette de sanki kendisinden icabet alınıyordu. Artık kurulacak olan kulübün ismi, baÅŸkanı, amblemi ve formaları seçilmiÅŸ, mesele sadece formaları giyerek bu ismi tescil ettirecek 11 Türk gencinin bir araya getirilmesine kalmıştı. Bu konuda da en mühim rolü St. Joseph Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver ( Yetiker ) Bey üstleniyordu.1907

Fenerbahçe Futbol Takımı”nın ilk kadrosu kuruluyor

1907

Güneş bu defa, o en güzel yıl olan 1907 senesi ilkbaharının serince bir Pazar gününü aydınlatıyor ve Fenerbahçe semti de bu kez, ismini yıllarca şerefle temsil edecek olan bir kulübün ilk temsilcilerinin ilk kalabalık gövde gösterisine sahne oluyordu. O gün, Kadıköy’ündeki Kuşdili Çayırı’nda İngiliz ve Rum takımları arasında oynanan bir futbol maçını seyrettikten sonra St. Joseph Mektebi talebelerinden oluşan bir grup, Moda İskelesi’nden sandallara biniyor ve koyun karşı kıyısında randevu mahalleri olan Fenerbahçesi’ne geçiyorlardı. Nuri zade Ziya (Songülen)Bey ve Ayetullah Bey ile Sami Paşa zade Sezai Bey’in yeğeni Bahriye zabiti Necip(Okaner)Bey, Hintli lakaplı Mühendis Asaf (Beşpınar) Bey ve S.Joseph Mektebi Türkçe öğretmeni Enver (Yetiker) Bey isimli gençler, burada daha evvel gelmiş olan Hasan ve Hüseyin(Dalaklı), Galip (Kulaksızoğlu), Nasuhi Esat(Baydar), Yanya’lı Şevkati, Elkatipzade Mustafa ve kardeşi Hamdan, Çerkes Sabri, Hayrullah, Hakkı Saffet (Tarı),Hasan Sami(Kocamemi) Bey’ler ile buluşuyorlardı(*12).

Çoğunluğunun, yakında kurulacak oldukları takımın ilk oyuncularını teşkil edecek olan bu gençler için o gün, Ziya Bey’in İngiltere’den getirttiği; önü ve kolları düğmeli olan sarı beyaz yollu bol formaları, lacivert şort pantolonları ve sarı löverli yün çorapları ile, Fenerbahçe’nin çayırlarında ilk antrenmanlarını yapacakları gündü. Kısa zamanda çevrenin futbola kabiliyetli gençlerini de kendi etrafında toplayan bu kulüp, bugün için büyük bir kıymet ifade eden ilk kadrosunu, olası olarak; Hintli Asaf – Necip , Ziya – Hasan, Hassan, Sabri – Nasuhi , Şevkati , Galip , Hüseyin , Hayrullah terkibinde (*13), ya da ; Asaf – Ziya , Sami – Ayetullah , Mazhar , Necip – Fethi , Galip , Hüseyin , Hasan , Nevzat şeklinde oluşturuyordu (*14).

BaÅŸta da deÄŸindiÄŸimiz üzere, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stockings FC ismi altında 1899 yılındaki ilk giriÅŸiminde öncülüğünü yaptığı gençler ile, Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve ilerideki yıllarda kurulacak olan Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençler, aslında yıllardır aynı ideali sürdüren hep aynı kiÅŸilerdi. Ama ne var ki iki kez kapatılmaları, yasal faaliyetlerine ancak resmi kuruluÅŸ yılları olan 1907 yılında geçebilmelerine olanak kılmıştı. Bir baÅŸka deyiÅŸle; Black Stockings F.C. ile, aynı amacı ve kaderi paylaÅŸan Kadıköy Futbol Kulübü’nün isimleri, “Fenerbahçe Spor Kulübü”nün kuruluÅŸu yolunda “amaç karşısında birer araçtı “(*15). Israrla tekrar ettiÄŸimiz bu durum karşısında, 1940 yılında yapmış oldukları haklı bir tüzük deÄŸiÅŸikliÄŸi ile kuruluÅŸ senelerini 1909 senesinden 1903 senesine aldıran BeÅŸiktaÅŸ Kulübü’nün ( Bereket Jimnastik Kulübü) de gerçekleÅŸtirdiÄŸi gibi, Fenerbahçe Spor Kulübümüz olarak tüzüklerimize geçirmemiz ve de yazılı bir deklarasyonla kamuya ilan edip düzeltmemiz gereken gecikmiÅŸ gerçek odur ki; Fenerbahçe Spor Kulübünün kurulduÄŸu yıl 1899’dur.1908

Kuruluşu Tescil Olunan İlk Türk Kulübü; Fenerbahçe

1908

Nihayet, 23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci MeÅŸrutiyetin ilanını takiben, yurtta dernek ve kulüp kurma hakları herkese resmen tanınıyor, böylece, Ziya, Ayetullah, Necip ve Enver Bey’lerin önderliÄŸinde kurulmuÅŸ bu yeni kulüp tescil edilerek, Fenerbahçe’ye, cemiyetler kanununa göre tescil olunan ilk Türk kulübü olmak ÅŸerefi kazandırılıyordu (*16). Kulübün ilk kurucu üyelikleri ise ; 1) Ziya ( Songülen ), 2) Ayetullah Bey, 3) Necip ( Okaner), 4) Galip ( KulaksızoÄŸlu), 5) Hassan Sami (Kocamemi), 6) Asaf ( BeÅŸpınar) ÅŸeklinde baÅŸlıyor (*17) ve olası diÄŸer üyelikler de; 7)Enver (Yetiker), 8) Åževkati (Hulusi Bey), 9) Fuat Hüsnü (Kayacan), 10) Hamit Hüsnü ( Kayacan) 11) Nasuhi (Baydar),… isimleriyle devam ederek sıralanıyordu. Konu ile ilgili olarak; ömrünü adadığı “Fenerbahçe Kulübü Tarihi” konusunda, özellikle arÅŸiv ve bilgi toplamada en zorlandığımız kuruluÅŸ yılları dönemleri ile ilgili en güvenilir araÅŸtırmaları gerçekleÅŸtirmiÅŸ olan merhum yazar Dr. Rüştü DaÄŸlaroÄŸlu’na ait (eski Türkçe ile yazılmış notları ÅŸu an deÅŸifre çalışmaları yapan oÄŸlu Sayın Müzdat DaÄŸlaroÄŸlu’nun arÅŸivinde) Fenerbahçe tarihine ışık tutmakta olan not defterindeki tarihi notlar arasında ; “kulübün 1939 Nizamnamesinde ilk 30 kurucu üyenin isminin sıralandığı, ne var ki, kurucu olan ilk 6 üye arasında yer alması gereken Hassan Sami (Kocamemi)’nin bile bu listede isminin bulunmayışının, kendisini listenin doÄŸruluÄŸu hakkında haklı olarak kuÅŸkuya düşürdüğü ifadesi” de ayrıca belirtilmektedir.1908

İstanbul Şampiyonluğu Ligi

1908

1908 yılında ilan edilen 2. MeÅŸrutiyetin ilanı ile tanınan dernek kurma serbestliÄŸi sonucunda İstanbul’da kurulan Türk kulüplerinin sayısı çığ gibi artıyor, Anadolu, Beykoz, Vefa Futbol Kulüpleri de, sırf 1908 senesinde resmen kurulup tescil edilen Türk kulüpleri arasında yerini alıyordu. Kısa zamanda Türk kulüplerinin sayılarındaki bu artış ise, İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doÄŸuruyor, bu nedenle de o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir lig olan, Cuma Ligi adıyla yeni bir lig kuruluyordu.

Takımların sayılarının hızla artmasıyla, İstanbul’da futbol alanlarının sayısı da çoğalmaya başlamıştı. Anadolu yakasında; Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı, şimdiki stadın bulunduğu yerdeki Papazın Çayırı, Yoğurtçu Deresi yanındaki Altınordu’nun Kördere Çayırı, Dereağzı’nda Kemikçi Çayırı, Baklatarlası, İbrahimağa sahası ile, Rumeli yakasında; Taksim, Talimhane, Bakırköy, Baruthane, Karagümrük, Çukurbostan, Süleymaniye, Güzelbahçe, Beyazıt Harbiye Nezareti sahaları, ve de Boğaz’ın Anadolu kesiminde ise; Anadoluhisarı, Küçüksu Er Meydanı , Beykoz Ortaçeşme sahaları mevcut sahalara eklenmişti (*18) .

Kuruluşu 1908 yılında resmen tescil olunan Fenerbahçe Spor Kulübü, sarı beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı laciverte çevirmiş (*19) , 1909 -1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligine Galatasaray’dan sonra katılan ikinci Türk takımı olmuştu. İşte, dünyanın en hırslı ilk 5 derbisinden biri olan Fenerbahçe – Galatasaray kulüpleri arasındaki ezeli rekabet, ilk defa 17 Ocak 1909 tarihinde Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi ) öğrencilerinin takımı ile, yeni kurulmuş bir semt takımı maçı şeklinde başlamış (*20), ve bu tarihten itibaren de o dönemlerdeki İstanbul futbolundaki şampiyonluklar genelde bu iki Türk takımı arasında paylaşılarak, Türk futbolunun artık bir varlık olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştu.1910

Kuşdili Spor Kulübü’nün Bünyeye Katılması

1910

Fenerbahçe, “İstanbul ÅžampiyonluÄŸu Ligi”ne ilk kez katıldığı 1909 – 1910 sezonunda beÅŸinci oluyordu. 1910 yılı liginin baÅŸlamasına kısa bir süre kala da kulüpten ayrılmalar ve mali zorluklar nedeniyle, Üsküdar Kulübü ile birleÅŸmesi gündeme gelmiÅŸti. 1910 senesi Eylülünde, Koço’nun Mühürdar Gazinosu’nda yapılan müşterek toplantı sonucunda, gerçekleÅŸtirilmesi istenen Ãœsküdar – Fenerbahçe Kulübü teklifi, üyeler tarafından kabul görmedi. Buna karşılık, KuÅŸdili Kulübü BaÅŸkanı iken Fenerbahçe’ye katılan Elkatip Zade Mustafa Bey, KuÅŸdili Kulübü’nü Fenerbahçe’ye katmayı baÅŸardı ve bu baÅŸarısıyla da Fenerbahçe’yi çok zor günlerinde güçlendiren, geleceÄŸini aydınlatarak güven altına alan ve takımı yücelten kiÅŸi olarak kulüp tarihine geçti.1910

Fenerbahçe’nin ilk rozeti

1910

Fenerbahçe Kulübü’nün ilk amblemi, Fenerbahçe burnundaki ışık saçan beyaz feneri, renkleri ise sarı ile beyaz olmuÅŸtu. Ancak, kulüp mensupları bunu tatminkar bulmadıkları gibi, anlam bakımından da içinde bulunulan monarÅŸi rejimini tehdit edici sayılacağı endiÅŸesi ile kısa sürede iptal etti. 1910 yılında Fenerbahçeliler arasında resim çizmede maharetiyle tanınan futbolcu solaçık Hikmet (Topuz)’in çizdiÄŸi (bugünkü) amblem ise herkesin beÄŸenisini kazandı ve kabul edilerek bugünlere kadar da ulaÅŸtı. İşte “sarı ve lacivert” ağırlık içinde olmak üzere 5 renkten oluÅŸan amblem ve ÅŸu anlamları taşımaktaydı(*22) ; “FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ 1907” yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik ifadesiydi. Kırmızı fon ise, safiyet ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve baÄŸlılığı belirtirken bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp ÅŸeklindeki lacivert renk asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı Fenerbahçelilik güç ve kudretini sembolize etmekte, yeÅŸil renk ise yükselen bu kudret için baÅŸarının gerekli olduÄŸunu açıklamaktaydı. Böylece “milli renkler arasında doÄŸan Fenerbahçe”nin, sarı ile lacivert renkler beraberindeki bu amblemi üyelerce de kabul gördüğünden, kliÅŸesi İngiltere’ye Manchester ÅŸehrine yollanmış ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bugünkü rozeti olarak ilk kez 1910 yılında yaptırılmıştı. Rozet; 1929 yılından itibaren üzerindeki eski Türkçe harfleri yeni Türkçe harflere bırakmış ve manada önemli etki yapmayacak ufak tefek deÄŸiÅŸikliklerle de günümüze kadar aynı ÅŸekli muhafaza ederek gelmiÅŸtir.1911

İlk Namağlup Şampiyonluk

1911

Kadrosunu yeni gençlerle geliÅŸtiren ve güçlendiren bu Fenerbahçe 1911- 1912 liginde hiç yenilmeden ÅŸampiyon oluyordu. Bu ÅŸampiyonluÄŸun en önemli yönü ise, Fenerbahçe’nin bu ÅŸampiyonluÄŸu ile İngiliz ve Rum takımlarının ÅŸampiyonluklarının tamamen sona ermesi ve bu tarihten itibaren de Türk futbolunda ÅŸampiyonlukların artık Türk takımlarının olmasıydı. Bu ÅŸampiyonluk, kulübün itibarını bir anda yükseltip imkanlarını da arttırmıştı. İlk iÅŸ olarak Altıyol’da bir kulüp lokali kiralandı, lokalin açılışı ise üye sayısının çoÄŸalmasına sebep oldu. Bu arada futbol dışında diÄŸer spor dallarında da faaliyet gösterilmesine baÅŸlandığından, aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübü adı ,Fenerbahçe Spor Kulübü’ne dönüştürüyordu (*21).1920

İstanbul’da İşgal Yılları

1920

İstanbul halkı 16 Mart 1920 sabahı uyandığında gözlerine inanamamıştı. Zira ÅŸehrin üzerine kapkara bulutlar çökmüş, bir gece içinde koca ÅŸehir iÅŸgal ordularınca adeta askeri bir kampa çevrilmiÅŸti. Dünyayı sarsmış, imparatorluklar yıkmış ve on milyon insanın ölümüne sebep olup o hiç bitmeyecek sanılan “Harb-i Umumi” diye anılan “1. Dünya Savaşı”, Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun yenilmesi ile son bulmuÅŸ, mütareke ile birlikte de galip itilaf devletleri maÄŸlup Osmanlı’nın baÅŸkenti İstanbul’u iÅŸgal etmiÅŸlerdi. Zırhlı araçlar cadde baÅŸlarını tutarken, sokakları dünyanın her yanından gelmiÅŸ her renkten ve her dinden askerler sarmış, Harbiye, karakollar, kaymakamlıklar, subay mahfelleri , vesair tüm makamlar iÅŸgal ordularınca iÅŸgal edilmiÅŸti. İşgal üniformalı itilaf ordusu askerleri, sosyal yaÅŸantı içinde her fırsatta halkı manevi baskı altında ezerken, tramvayda trende ya da vapurda bile kendileri daima birinci mevkide oturup, biletli Türk vatandaÅŸlarını vagonların sahanlıklarında vapurların ise ikinci mevkilerinde seyahat ettirir, kendilerine ayrılmış bölümlere boÅŸ da olsa kimseyi sokmaz, yolcuların bilet kontrollerini bile kendileri, üstelik alaycı bir tavır içinde ve ağır hakaretler altında yaparlardı(*23). Evet, İstanbul artık o eski İstanbul deÄŸildi. Acı günler gelip çatmış, herkes üzgün, herkes kendi vatanında sürgün gibiydi. İşgalcilerle birlikte yaÅŸamak zorunda olan talihsiz İstanbul halkına, o güne kadar yaÅŸadıkları, ne gıdasızlık, ne susuzluk, ne elektrik kesintileri, ne de hiçbir ÅŸey, “İşgal İstanbul’u “na tanıklık etmek kadar onlara acı vermemiÅŸti. İşte bütün bu olumsuz ÅŸartlar altında halkın morali için mutlak bir desteÄŸe ihtiyacı vardı ki, iÅŸte bu ihtiyaç duyduÄŸu güç, ona kendi öz baÄŸrından çıkarttığı takımı tarafından “Fenerbahçe“si tarafından verilecekti.1921

İşgal yıllarındaki gurur; Fenerbahçe

1921

Mütareke döneminde (1918 – 1921) iÅŸgal kuvvetlerine mensup özellikle İngiliz ve Fransız askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları, İstanbul’daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkaran olgu oluyor, Türk takımları iÅŸgalci ekiplerle 5 yılda 50’sini Fenerbahçe’nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor , iÅŸgal kuvvetleri takımlarına karşı kazanılan galibiyetler ise Türk takımlarını gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul’da büyük kitleleri kendine çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin, baÅŸta General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere iÅŸgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler, İstanbul halkının intikam duyguları içindeki milli duygularını ÅŸahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren yegane olay haline dönüşüyordu.

Mütarekenin karanlık yıllarında iÅŸgal kuvvetlerine mensup takımlarını her hafta birbiri peÅŸi sıra futbol sahalarında yenerek milletin rencide olmuÅŸ gururunu okÅŸayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisihaline geliyor, zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul ÅŸubesi halini alıyordu. Onlar, cephelere gönderdikleri futbolcuları misali Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın(*24) bir örneÄŸini de sanki Taksim’in TaÅŸkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli taarruzdaki ÅŸahlanışımızın provasını veriyorlardı. Bu ÅŸevk ve iman içinde mütareke ve iÅŸgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköy’ün Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbul’luların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını saÄŸlıyordu. 1910’lu yıllarda en fazla iki bin kiÅŸinin izlediÄŸi Fenerbahçe, 1919 -1920 yıllarında 6-7 bin kiÅŸinin hınca hınç doldurduÄŸu tribünlere oynuyor, bir zamanların ürkek mahcup yapılan tezahüratları, artık açık açık, yüksek sesle hep bir ağızdan dile getiriliyordu; “Ya ya ya ,ÅŸa ÅŸa ÅŸa, Fenerbahçe çok yaÅŸa, “.

Artık iÅŸ futbol oyunu halinden çıkmış, vatanın asıl sahipleri ile iÅŸgalcilerin hesaplaÅŸması ÅŸekline dönüşmüştü. Fenerbahçe takımı artık “Kuvai Milliye” ruhunun halk içindeki sembolü olmuÅŸtu. Bunun birinci sebebi iÅŸgal takımları ile oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi ki Altınordu ve Galatasaray takımları ne yazık ki bu baÅŸarıyı gösterememiÅŸlerdi. İkinci sebebi ise, “Anadolu Harekatı”nın başında olan Mustafa Kemal’in “Fenerbahçeli” olarak bilinmesiydi.(*25)


Bu haberler ilginizi çekebilir!
Yukarı Geri Ana Sayfa